Bu kelimelerin ortaya çıkış hikayesini duydunuzmu

[XFB] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Türk Dili ve Edebiyatı kategorisinde DeNiZ tarafından oluşturulan Bu kelimelerin ortaya çıkış hikayesini duydunuzmu başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 891 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 4 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Türk Dili ve Edebiyatı
Konu Başlığı Bu kelimelerin ortaya çıkış hikayesini duydunuzmu
Konbuyu başlatan DeNiZ
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan MeLiS

DeNiZ

Yönetim
Katılım
26 Mar 2020
Mesajlar
2,081
Tepkime puanı
3,189
Puanları
113
Konum
Radyosohbetim.Com
Kelimelerin ortaya çıkış hikayelerini, kültürler arasındaki geçişlerini öğrenmeyi sevenler için hazine niteliğinde bir önerimiz olacak bugün!
Etimolojiyi sevenler için şahane bir Instagram sayfası önerelim bugün size. İpek ve Yiğit adlı kardeşler gönüllü olarak keyifli ve öğretici bir sayfa açmışlar, her gün bir kelimenin hikayesini paylaşıyorlar.

Özenle hazırlanmış görsellerle keyifli bir anlatım birleşiyor ve kelimelerin nereden geldiğini öğreniyorsunuz **"NerdenGeliyo?"**da. Emin olun, Instagram'da en sevdiğiniz hesaplardan biri olacak. ?

O zaman bu kelimelerden 22'sini hemen okuyalım, okuduktan sonra diğer 457'sini de okumak isteyeceksiniz..

1)
Sütyen" aslında yer çekimine başkaldırıyı anlatan bir kelime.
Fransızcadan aldığımız bu kelimenin orijinali "soutien-gorge" (tr. okunuşu: "sutyen gorj"). Aslında "boğaz" anlamına gelen "gorge" eski dilde "meme" kelimesini de karşılamış; bizdeki "göğüs" gibi daha mesafeli bir ifade olduğu için olsa gerek.

Bizim "sütyen" diye okuduğumuz "soutien" kelimesi ise iki parçadan oluşuyor: "alt" fikrini veren "sou-" ön eki ve "tutmak" anlamına gelen "tenir" fiili. Yani "sütyen" Frenk dilinde "alttan tutan", "alttan destek" anlamına geliyor. ?

2)

Yavuklu" garip bir kelime değil mi "sevgili" demek için? Ama böyle samimi, sıcak bir havası var. Zira "yavuklu", Eski Türkçede "yakın", "hısım" anlamına gelen "yavuk"tan gelmiş. "Yağu-" fiil kökü yakınlaşmayı, "yağuk" da yakınlaşmış olanı anlatmış.

Yani sevmekten ziyade yakın olmakla alakalı "yavuklu". "Yavuklanmak" dendiğinde de kastedilen, "nişanlanmak" ya da "sözlenmek" oluyor. Sevenlerin yavuklu kalması, yavukluların birbirini sevmesi dileğiyle. ??

3)

Ergenliğin olmazsa olmazlarından "sivilce"nin adı çok garip değil mi? Sanki böyle "sivil" ama yeterince değil gibi... Sanki biraz sivilleşmiş ama muasır medeniyet seviyesine erişememiş gibi.

Sizce neden "sivilce"? Çünkü aslında kelime Fransızcada "şehirli", "medeni" anlamına gelen "sivil"den değil, Eski Türkçe bir kelime olan "siğil"den geliyor. "Siğil"in ne olduğunu bilirsiniz. "Siğilce" de "-ce" ekiyle küçülüp, onun önemsizi olmuş. Zaman içerisinde oynaya oynaya kelimeyi "sivilce" yapmışız. Oynamayın mikrop kapar diyoruz, dinletemiyoruz!

4)

Kaymakam! Öğelerine ayırırken çok dikkatli olunmalı zira kötülerin eline geçerse çok tehlikeli bir silaha dönüşebilir. Tıpkı "makam" gibi (sosyal mesaj anlamında)...
Arapçada "durdu" demek olan "kama" fiilinden gelen "makam", durulan yeri anlatmış. "Makam"ın önünde duran "kaym" yani "kaim" kelimesi ise yine aynı fiilden, durmaktan geliyor! Yani "kaymakam" demek "makamın kaimi", "durulan yerin duranı" demek. Bu son derece faal, üretken, dinamik kelimemize makamında başarılar diliyoruz.

5)

Çaydanlık" kelimesi tabii ki "çay"dan geliyor. Fakat biraz yanlış gelmiş.
Söz konusu bitkinin Farsça ismi olan "çay"a eklenen "-dan" eki, Farsçanın "-lık" eki oluyor. Yani "çaydan" demek "çaylık" demek. Aynı mantıkta "şamdan" kelimesi "mumluk", "cüzdan" kelimesi "cüzlük", "buhurdan" kelimesiyse "buharlık, tütsülük" anlamına geliyor.
Yani "çaydanlık" dediğimizde aslında "çaylıklık" demiş oluyoruz. "Yağdanlık" gibi. "Geri dönmek" gibi. "Nüans farkı" gibi...

6)



Ooo, çok havalı, çok özel bir kelime, öyle herkese nasip olmaz. Bir kere Orta Anadolu sakinlerine falan peşinen geçmiş olsun. Deniz gören eviniz olacak, öyle yapay göl falan da kurtarmıyor.
"Lebiderya"yı Farsçadan almışız. Bu dilde "lab" kelimesi "dudak", "darya" da "deniz" demek olduğundan, "denizin dudağı" demek oluyor "leb-i derya".
Aslında evin deniz görmesi de yetmiyor, denizin kıyısında, dudağında olması lazım. Fakat günümüz emlak piyasasında ucundan kenarından kazara bir su birikintisi gören konutlar da hemen "lebiderya" oluverya. ?
7)

Ne ola ki bu "naçizane"? "Aciz" kelimesini çağrıştırıyor sanki? "Acizce söylüyorum ki..." gibi bir şey mi?.. Yok, o kelime "acizane". "Nacizane" ise zaten hiç varolmamış, "ç" lazım.

Farsça "naçizane"nin içinde "naçiz" var. "Na-" hecesinden şimdiye dek en az üç kez bahsetmediysek "na"merdiz: Olumsuz kılıyor. "Çiz" ise "şey" kelimesinin Farsçası olduğundan, "naçiz" kelimesi "şey olmayan", "bir şey değil", "hiçbir şey" demek oluyor. "+Ane" ekini ise "dost-ane", "şah-ane", "cansiper-ane"den hatırlarsınız; zarflaştırıyor, durum tarif ediyor. Haliyle "na+çiz+ane" dediğimizde, "bir şey olmayaraktan", "bir şey değil ama" demiş gibi oluyoruz.
8)
Seni gidi köftehor" ne minnoş bir kalıp, değil mi? Değil. "Köftehor"daki "köfte"yi kaçırmamışsınızdır. Farsçada "dövülmüş, ezilmiş, çiğnenmiş yiyecek" demekmiş "kufta". "Hor" ise yiyeni, yiyiciyi anlatmış. Hani biyoloji dersindeki etçil, et yiyici "karnivor" vardı ya, işte o Latince "vor" ile Farsça "hor" aynı yiyici.

Yani "köftehor" esasen "çiğnenmiş lokma yiyen" anlamına geliyor ve şaka yollu kullandığımız bu hitap... (iğrenç kısma geliyoruz) karısının başkalarıyla beraber olmasına göz yuman erkeği ifade ediyor. Eş anlamlısı: Deyyus. "Köftehor"un İngilizcedeki dengi "cuckold" ve Batı dillerindeki türevleri de guguk kuşundan geliyor çünkü bu hayvanın dişisi başkalarının yuvalarına yumurtlarmış.
İnsanoğlu gerçekten garip... Yani sen git guguk kuşunun üremesini gözlemleyip, çiğnenmiş lokmaya bakıp oradan o aşağılayıcı, hayli cinsiyetçi bağlantıyı kur... Sonra da gel, çoluğu çocuğu "Seni gidi köftehor!" diye sev. Ha bu arada "gidi" de "ahlaksız" anlamına geliyor! ?

9)
Hırdavat" ne garip bir kelime değil mi? "Hırvat"ı hatırlatıyor. Biraz da "edevat"ı. Sanki ikisinin çocuğu gibi... Ufak tefek çivi, tel, metal eşya için kullandığımız "hırdavat" aslında "hurda"nın çoğulu, ama nasıl?

Farsça "hurda"nın içinde "yeme" kavramını veren "hor" var, geçen günkü "köftehor"daki. "Horda" ise "yenmiş şey", "yemek artığı" demek aslında. Biz "metal artığı" olarak benimsemişiz kelimeyi. Sonra bir de bu Farsça kelimenin sonuna Arapça çoğul eki "-at" gelmiş (örneğin: vuku -> vukuat). Olmuş size Fars - Arap melezi "hırdavat": Yenmiş, artmış eşya! "Eşya" da Arapça "şey"in çoğulu zaten... Ne eşyalar, ne hırdavatlar duyduk, zaten yoktular... ?
 

Sezin

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Haz 2021
Mesajlar
330
Tepkime puanı
322
Puanları
63
Konum
Bolu
Nükteli anlatımıyla keyıfle okudugum bır yazı emegıne saglık Deniz
 

Aybala

Işıkları kapadım benibulmak isteyen kendini yaksın
Admin
Katılım
2 Nis 2020
Mesajlar
377
Tepkime puanı
4,862
Puanları
113
Konum
Forum keyfi.net
Kelimelerin ortaya çıkış hikayelerini, kültürler arasındaki geçişlerini öğrenmeyi sevenler için hazine niteliğinde bir önerimiz olacak bugün!
Etimolojiyi sevenler için şahane bir Instagram sayfası önerelim bugün size. İpek ve Yiğit adlı kardeşler gönüllü olarak keyifli ve öğretici bir sayfa açmışlar, her gün bir kelimenin hikayesini paylaşıyorlar.

Özenle hazırlanmış görsellerle keyifli bir anlatım birleşiyor ve kelimelerin nereden geldiğini öğreniyorsunuz **"NerdenGeliyo?"**da. Emin olun, Instagram'da en sevdiğiniz hesaplardan biri olacak. ?

O zaman bu kelimelerden 22'sini hemen okuyalım, okuduktan sonra diğer 457'sini de okumak isteyeceksiniz..

1)
Sütyen" aslında yer çekimine başkaldırıyı anlatan bir kelime.
Fransızcadan aldığımız bu kelimenin orijinali "soutien-gorge" (tr. okunuşu: "sutyen gorj"). Aslında "boğaz" anlamına gelen "gorge" eski dilde "meme" kelimesini de karşılamış; bizdeki "göğüs" gibi daha mesafeli bir ifade olduğu için olsa gerek.

Bizim "sütyen" diye okuduğumuz "soutien" kelimesi ise iki parçadan oluşuyor: "alt" fikrini veren "sou-" ön eki ve "tutmak" anlamına gelen "tenir" fiili. Yani "sütyen" Frenk dilinde "alttan tutan", "alttan destek" anlamına geliyor. ?

2)

Yavuklu" garip bir kelime değil mi "sevgili" demek için? Ama böyle samimi, sıcak bir havası var. Zira "yavuklu", Eski Türkçede "yakın", "hısım" anlamına gelen "yavuk"tan gelmiş. "Yağu-" fiil kökü yakınlaşmayı, "yağuk" da yakınlaşmış olanı anlatmış.

Yani sevmekten ziyade yakın olmakla alakalı "yavuklu". "Yavuklanmak" dendiğinde de kastedilen, "nişanlanmak" ya da "sözlenmek" oluyor. Sevenlerin yavuklu kalması, yavukluların birbirini sevmesi dileğiyle. ??

3)

Ergenliğin olmazsa olmazlarından "sivilce"nin adı çok garip değil mi? Sanki böyle "sivil" ama yeterince değil gibi... Sanki biraz sivilleşmiş ama muasır medeniyet seviyesine erişememiş gibi.

Sizce neden "sivilce"? Çünkü aslında kelime Fransızcada "şehirli", "medeni" anlamına gelen "sivil"den değil, Eski Türkçe bir kelime olan "siğil"den geliyor. "Siğil"in ne olduğunu bilirsiniz. "Siğilce" de "-ce" ekiyle küçülüp, onun önemsizi olmuş. Zaman içerisinde oynaya oynaya kelimeyi "sivilce" yapmışız. Oynamayın mikrop kapar diyoruz, dinletemiyoruz!

4)

Kaymakam! Öğelerine ayırırken çok dikkatli olunmalı zira kötülerin eline geçerse çok tehlikeli bir silaha dönüşebilir. Tıpkı "makam" gibi (sosyal mesaj anlamında)...
Arapçada "durdu" demek olan "kama" fiilinden gelen "makam", durulan yeri anlatmış. "Makam"ın önünde duran "kaym" yani "kaim" kelimesi ise yine aynı fiilden, durmaktan geliyor! Yani "kaymakam" demek "makamın kaimi", "durulan yerin duranı" demek. Bu son derece faal, üretken, dinamik kelimemize makamında başarılar diliyoruz.

5)

Çaydanlık" kelimesi tabii ki "çay"dan geliyor. Fakat biraz yanlış gelmiş.
Söz konusu bitkinin Farsça ismi olan "çay"a eklenen "-dan" eki, Farsçanın "-lık" eki oluyor. Yani "çaydan" demek "çaylık" demek. Aynı mantıkta "şamdan" kelimesi "mumluk", "cüzdan" kelimesi "cüzlük", "buhurdan" kelimesiyse "buharlık, tütsülük" anlamına geliyor.
Yani "çaydanlık" dediğimizde aslında "çaylıklık" demiş oluyoruz. "Yağdanlık" gibi. "Geri dönmek" gibi. "Nüans farkı" gibi...

6)



Ooo, çok havalı, çok özel bir kelime, öyle herkese nasip olmaz. Bir kere Orta Anadolu sakinlerine falan peşinen geçmiş olsun. Deniz gören eviniz olacak, öyle yapay göl falan da kurtarmıyor.
"Lebiderya"yı Farsçadan almışız. Bu dilde "lab" kelimesi "dudak", "darya" da "deniz" demek olduğundan, "denizin dudağı" demek oluyor "leb-i derya".
Aslında evin deniz görmesi de yetmiyor, denizin kıyısında, dudağında olması lazım. Fakat günümüz emlak piyasasında ucundan kenarından kazara bir su birikintisi gören konutlar da hemen "lebiderya" oluverya. ?
7)

Ne ola ki bu "naçizane"? "Aciz" kelimesini çağrıştırıyor sanki? "Acizce söylüyorum ki..." gibi bir şey mi?.. Yok, o kelime "acizane". "Nacizane" ise zaten hiç varolmamış, "ç" lazım.

Farsça "naçizane"nin içinde "naçiz" var. "Na-" hecesinden şimdiye dek en az üç kez bahsetmediysek "na"merdiz: Olumsuz kılıyor. "Çiz" ise "şey" kelimesinin Farsçası olduğundan, "naçiz" kelimesi "şey olmayan", "bir şey değil", "hiçbir şey" demek oluyor. "+Ane" ekini ise "dost-ane", "şah-ane", "cansiper-ane"den hatırlarsınız; zarflaştırıyor, durum tarif ediyor. Haliyle "na+çiz+ane" dediğimizde, "bir şey olmayaraktan", "bir şey değil ama" demiş gibi oluyoruz.
8)
Seni gidi köftehor" ne minnoş bir kalıp, değil mi? Değil. "Köftehor"daki "köfte"yi kaçırmamışsınızdır. Farsçada "dövülmüş, ezilmiş, çiğnenmiş yiyecek" demekmiş "kufta". "Hor" ise yiyeni, yiyiciyi anlatmış. Hani biyoloji dersindeki etçil, et yiyici "karnivor" vardı ya, işte o Latince "vor" ile Farsça "hor" aynı yiyici.

Yani "köftehor" esasen "çiğnenmiş lokma yiyen" anlamına geliyor ve şaka yollu kullandığımız bu hitap... (iğrenç kısma geliyoruz) karısının başkalarıyla beraber olmasına göz yuman erkeği ifade ediyor. Eş anlamlısı: Deyyus. "Köftehor"un İngilizcedeki dengi "cuckold" ve Batı dillerindeki türevleri de guguk kuşundan geliyor çünkü bu hayvanın dişisi başkalarının yuvalarına yumurtlarmış.
İnsanoğlu gerçekten garip... Yani sen git guguk kuşunun üremesini gözlemleyip, çiğnenmiş lokmaya bakıp oradan o aşağılayıcı, hayli cinsiyetçi bağlantıyı kur... Sonra da gel, çoluğu çocuğu "Seni gidi köftehor!" diye sev. Ha bu arada "gidi" de "ahlaksız" anlamına geliyor! ?

9)
Hırdavat" ne garip bir kelime değil mi? "Hırvat"ı hatırlatıyor. Biraz da "edevat"ı. Sanki ikisinin çocuğu gibi... Ufak tefek çivi, tel, metal eşya için kullandığımız "hırdavat" aslında "hurda"nın çoğulu, ama nasıl?

Farsça "hurda"nın içinde "yeme" kavramını veren "hor" var, geçen günkü "köftehor"daki. "Horda" ise "yenmiş şey", "yemek artığı" demek aslında. Biz "metal artığı" olarak benimsemişiz kelimeyi. Sonra bir de bu Farsça kelimenin sonuna Arapça çoğul eki "-at" gelmiş (örneğin: vuku -> vukuat). Olmuş size Fars - Arap melezi "hırdavat": Yenmiş, artmış eşya! "Eşya" da Arapça "şey"in çoğulu zaten... Ne eşyalar, ne hırdavatlar duyduk, zaten yoktular... ?
Askisim ellerine sağlık ??